Muhakkak ki hepimizin seyahat
deneyimleri olmuştur, gerek yurt içi ve gerekse yurtd ışı. Konaklama sektörü
içinde faaliyet gösteren bizlerin gözlemleri biraz daha mesleki bir bakış açısı
içerir doğal olarak. Çok gezmiş görmüş yada bilinçli insanlar olarak, kendim
de dahil, kendi ülkem ya da bölgem dışında bir yere gittiğimde “daha az
turistik” ve hatta daha lokal yerlere, mekanlara, restorantlara gitmek isteriz.
Bu eğilim bir zamanlar belki daha azdı ama artık sayıları giderek artıyor.
Çünkü her daim resmini gördüğümüz, keşfettiğimiz yerler yanısıra bize daha cazip
gelen şey; daha keşfedilmemiş, ortaya dökülmemiş, yerleri, kültürleri görmek,
yaşamak, keşfin daha kalbine girmek isteğidir.
Lokal ve kültürel yaşamın cereyan ettiği en dip noktalardan birisi
evlerdir mesela. İstediğimiz kadar bir ülkeyi tanımaya çalışalım, o yerin tipik
kültürel ve insani yaşam biçimine ait kayıtlar evsel ortamlarda oluşur.
Bir yere gittiğimizde o yeri büyük bir otelde
konaklayarak gözlemlemek ile, daha lokal küçük bir otelde ya da evde misafir
edilerek gözlemlemenin farkı büyüktür.
Buradan yola çıkarak şunu
söyleyebiliriz; evet belki ev kadar olmasa da küçük oteller ülkelerin ve
bölgelerin kültürel ve yaşamsal değerlerini çok daha başarılı bir şekilde
içlerinde barındırırlar. Çünkü “standart olalım” dertleri yoktur, tek tip
değildir. O bölge ya da ülkenin mimarisi, mefruşatı, objeleri, yemekleri,
insanı, konaklayan misafirlere çok farklı ve yalın izlenimler verir. Samimi ve
sahicidir. Bu özeli arayan bir seyyah açısından olağanüstü bir fırsattır.
Mesela ben bir deneyimimi
aktarmak isterim. Halen Sultanahmet’te işlettiğim otel yaklaşık 80-90 yıl önce
inşa edilmiş, içinde bilindiği kadarıyla hariciyeci bir aile oturmuş, tipik bir
Sultanahmet evi. Sultanahmet denince
genel algı, “fazla turistik” tir. Ve öyledir de. Ama yakın tarihinde, esnafıyla, hane halkıyla,
okuluyla, hapishanesiyle bir yerleşim yeri olduğu da bir gerçektir. Dolayısı
ile bizim otelimiz gerçekten bir “ev”dir.
Bazen, otelini “çok lüks” döşediğini düşünen bazı otelci arkadaşlarımız- ki
otellerin dekorasyon tarzına bir şey diyemem , herşey yapılabilir yeter ki
ruhunu da koruyalım- bizim otelimizin
kendine özgü halini anlamakta zorluk çektiklerini gözlemledim. Ama müşteri memnuniyet oranı, onlardan geride
de kalmamaktaydı. Bizim otelimizin
önündeki büyük incir ağaçları, mandalina mevsiminde dalları yere değen
mandalina limon ağaçları, Marmara denizinin eşsiz ve sonsuz görüntüsü, aniden
geliveren ezan sesi, sokaktaki fırından yayılan ekmek kokusu, nereden baksan elinle tutacak kadar yakın
görünen Sultanahmet Camiisi ve Ayasofya kubbeleri, sanki binalar ters yüz edilmiş gibi tuhaf bir
şekilde her binanın tepesinde yer alan düzenli-düzensiz teraslar ve hatta
olmadık yerde karşınıza çıkan tarihi dokulu duvarlar, İstanbul’un ruhuna
dokunmak isteyen yabancı ve özellikle de batılı müşteriler için “her şeye değer
“ bir ortam sunuyor. Bu gözlemimi
aktarmaktaki amacım tabi ki kendi
otelimi övmek ya da değerli kılmak
değil, ancak kendi kültürel yapımızı, anladığım kadarıyla müşterinin gözünden
yansıtmaya çalışmaktır. Yani özetlersek; mesele sadece masa sandalye
yatak, mefruşat değildir. Otellerin
kültürel şeffaflık derecesi de bir o kadar önemlidir ve bizim gibi özellikli
küçük otelleri “kalmaya değer” kılan öncelikli faktör bence kültürel şeffaflıktaki başarılarıdır. Bunları bilmek
gayet güzel ancak, asıl sorun, hızla yükselen trendlerin yarattığı bazı
olumsuzluklardan, hem global anlamda hem de ülkesel anlamda kendimizi koruyabilmek, ve hassas niteliklerin değerli kıldığı küçük otelleri devasa bir “büyük otele” dönüştürmemektir. Bu noktada Küçük Oteller Derneği çatısı
altında toplanarak, her birimiz kendi özelliklerimizi koruyarak ama birlik içinde, “stratejik yürüyüşümüzü” daha sağlam ve bilinçli
bir şekilde yapmak, sanırım hepimizin ortak faydasına olacaktır.
Bu arada, bir çok seyyahın görüşleriyle oluşturulan ve bir
internet sitesinden derlediğim küçük otellerle ilgili çıkarımları çok
kısaca paylaşmak istiyorum;
1.Küçük otellerle, seyahatin özü yakalanır.
2. Küçük oteller her bir köyü, kasabayı, şehri ve bölgeyi,
bir diğerine göre farklı kılar; keşfetmenin heyacanını yaşatır.
3. Lokal işletmeler, kazancın o bölgede kalmasını sağlar ve
o bölge ekonomisine katkı sağlar.
4. Küçük oteller kültürel değişime ortam hazırlar.
5. Küçük oteller çevrecidir.
6. Küçük oteller,
yöresel kültürü daha iyi
yansıtırlar.
Bunk Beyoglu, otelimiz de bu kategoriler içerisinde yer almaktadır.
ReplyDelete